Hani şu kırmızı ışıkta durulan, sarıda hazır olunan, yeşilde de geçilen bir yerde. Hani sokakta çıplak koşsan, yalnızca "Hay Allaa sen!" (tabi kendi dinlerince artık ne diyorlarsa) ifadesiyle baktıkları. Zemin katta oturunca, hayata demir parmaklıkların arkasından bakmak zorunda kalmadığın...
Haddim değil anlayacağın. Döverler adamı!
Zamanında evden "Gazan mübarek olsun.", "Yolluk aldın mı yanına?", "Varınca ara!" gibi cümlelerle ayrılırdık. Hey gidi günler. Ha, bunlar yeni haberler mi? Değil!
"Deli miyim, neyim ayol?" diye düşünürken aklımda kalan bazı satır başları işte.
Sorun uyumaktan korkuyor oluşum.
Olaya gelelim. Dün, hayatımda ilk defa kabus içerisinde kabus gördüm. Hayır kabusları da hatırlamıyorum ya! Sadece kabus olduklarını ve son dönemde hayatımda bulunan herkesi içerdiklerini hatırlıyorum. Ha bir de Viyana'dan inanılmaz bir şekilde İstanbul'a bağlanabildiklerini. Tahminimce 5. kez uyandığımda gerçekten uyanmıştım ve "Yok artık ya!" demiştim. Çok pis birşey. Hiç tavsiye etmem.Bir takım olayların ardından İstanbul'a gidip, "Lanet olsun, nasıl döneceğim şimdi?" diye düşünürken uyanıyorum. Koca bir "Oh!" çekiyorum. Sonra başka başka terslikler başıma gelmeye başlıyor. Başım sıkışınca gene uyanıyorum! Zaten 3. uyanışımın (en azından benim öyle sandığım) ardından artık "Oh" da kalmıyor. Mala bağlıyorsun. Arada "Kalkıp yazsam aslında bu gördüklerimi" diye düşünürken Almanca'da "Hochbett" dedikleri yatağımdan inmeye üşenip vazgeçiyorum. Belki gerçekten uyanık bile değildim, kim bilir?! Adeta bir kısır döngü.
Das Hochbett (temsili)
(Aynısından bir tane satmaya çalışıyorum şu an, biri monte diğeri demonte 2 Hochbett var odamda. gerçi konuyla alakası yok)
Şimdi ise ne yapacağımı bilemeden mutfakta oturuyorum. Bildiğin uyumaktan korkuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder