Okurken dinlenilecek
-1-
Gözlerini açtığında saat 16:30 sıralarıydı. Daha bilinci yerine gelmeden, kafasının yanında duran telefona sarılıp, saate bakan tiplerden olduğu için "yavaştan beyninin çalışmaya başlama" proses hızını saatin kaç olduğu belirliyordu.
"16:30. Akşam. Neden? Haa 2015 oldu ya! Tabii. Nerdeyim? Evde? Başım ağırıyor mu? Hayır. Akşamdan kalma gibi de değilim pek. Hatta hiç değilim. İçtim de bayağı. Kaçta gelmiştim? Allah allah? Kalksam mı ki? Kalkayım aslında. Dur biraz da şu tarafa döneyim önce..."
Bütün bu düşünceleri takiben 5 dakika içinde mutfaktaydı ve refleksel bir şekilde kahvesini yapıyordu. Halinden memnundu. Yeni yılı yakında "eski" olacak ev arkadaşıyla, ev arkadaşının sevgilisinin yakında "eski" olacak evinde, bir grup insanla kutlamıştı. Yiyip, içip, tam 12'de havai fişekleri falan izlemeye çıkarak güzel bir gece geçirmişti. Belki yaşlılıktan, belki normalde de parti kavramı hayatına çoktan oturmuş olduğundan gecenin tek enteresan ve anlatılası yanı olarak Kurşun Dökme Seramonisi'ni hatırlıyordu. Evet, kurşun dökme! İlk duyduğunda Türkiye'deki "kurşun dökme"ler aklına gelmiş ve içinde karşı konulmaz bir "olayı açıklama" güdüsü belirmişti. Açıkladı da. Yaşasın smartphonelardı. Görseller olmadan neyden bahsettiğini o bile anlayamazdı.
Partideki Kurşun Dökme Seramonisi ise biraz daha farklıydı tabii. İşin ciddi ciddi "kem gözler" tabirinden kurtulup, eğlenceye dönüştüğü seramonide, şans getirdiğine inanılan figürlerden oluşan kurşun kütleler mum üzerinde bir kaşık yardımıyla sıvılaştırılarak soğuk suya atılıyorlardı. Akabinde de çıkan yeni katı kütleyi bir şeylere benzetmeye çalışıyorlardı. Seramoninin sonunda genel kanı herkese sperm çıktığıydı. Hatta "Uyanıklık yapayım da, löp diye atmayayım." düşüncesiyle ağırdan soğuk suya döktürdüğü kütleciği bile bir sperm yardımıyla bereket tanrısına dönüştürülmüştü. Kaçış yoktu. Yeni yıl herkese sperm getirecekti. Konu da böyle kapanmıştı.
-2-
Yıl 2015 olmuştu ama bu ayın 2'si olan Cuma günü çalışmayacağı anlamına gelmiyordu. Üstelik çok çok yoğun çalışma saatlerinden inanılmaz bunalmış olan bir insanın sinir katsayısına sahip olduğu için 31 Aralık'ta, patronuna "Ben çıkıyorum artık! Herkes yarım gün çalışırken bütün gün ne işim var burada?" diye çıkışmıştı da. Moralsiz ama "En azından masaya yumruğumu vurdum da artık cumartesileri çalışmıyorum. Bu günü de atlatınca 2 gün tatilim var. Oh!" kafasında işe gitti. Önünde oturduğu ekrandan aldığı girdilerle, 2015'in 2014'ten daha kötü olacağına inanarak otururken patronu tarafından çağırıldı ve her zamankinden farklı olarak kapıyı da kapatması istendi. Kapı yalnızca özel ve önemli görüşmeler için kapatıldığından "Amaaaaan." diyerek oturdu patronun önündeki sandalyeye. Babacan tavırlarıyla yaklaşıp, aklına gelen her konuya karışan ve Duygu'yu deli eden patronu, Çarşamba akşamı erken çıkmasının ne kadar kötü bir davranış olduğunu falan söylemeye başlamıştı. Oralı olmayıp "bitse de gitsek" diye düşünen Duygu bir anda yankılanan tek bir cümle ile uyandı "Bu arada maaşına 100€ zam yaptık."
-3-
"Maaşa zam" çok tatlı bir haber olsa da, hala düşünmesi gereken bir takım şeyler vardı. Mesela yeni ev arkadaşı kim olacaktı? Noel, yeni yıl falan derken yaklaşık 3 haftadır bu konuda hiçbir şey yapmamışlardı. O Cumartesi 2 normal, 1 Skype görüşmesi vardı. Bütün günü evde geçirmeliydi. Skype görüşmesinin mantığını da hala anlayabilmiş değildi bu arada.
Cumartesi günü sabah 11'de gelecek İtalyan kız için önlemini alıp, alarmını kurmuş ama yine alarmdan önce uyanmıştı tabii. "Aksi düşünülemez, düşünülmesi talep bile edilemez!" durumlardan birine dönüşmüştü bu alarmdan önce uyanma mevzusu. En azından kalkıp, kahvesini içip, ortalığı biraz toparlayıp, duşunu alacak kadar vakti olduğuna sevinmişti.
Saat 11'de Giulia sevgili olduklarını düşündüren bir çocukla beraber, tek lüksleri olan otomatik apartman kapısından içeri girdi. Gözlüklü, kısaca ve her halinden okuduğu bölüm tahmin edilebilecek kız, Lisa evde olmadığından tamamen O'na kalmıştı. Çekingen hareketlerle evi gezdirdikten sonra mutfakta oturup iki tarafın da pek umrunda olmayan "Haydi kendimizle ilgili yüzeysel bilgiler verelim." faslını geçtiler. Gerçekteyse O bütün konuşma boyunca beyninde "neden İnsan Kaynakları'nın onun yapamayacağı bir departman olduğu"nu irdeliyordu. Kız gittikten sonra koca bir "Oh!" çekerek stres atmak için en iyi yolun kendine çikolatalı kek yapmak olduğuna karar verdi. Lisa'ya yazdığı mesajda ise "Yaaani diğer ikisine de bakalım ama onlar olmaz da, bu kız da burayı isterse, OK veririm!" anlamı vardı. Bu arada kız da Fizik PhD noktasındaydı ve fazla da söze gerek yoktu.
-4-
Lisa eve söylediğinden geç gelmiş ve kendi mailleştiği kızı yarım saat Skype başında bekletmişti bile. Kız Almanya'daydı ve ayın 12'si gibi burada olacağından Lisa Skype görüşmesi teklif etmişti. Neden böyle bir şey yapmıştı? Çok saçmaydı! Gerçi kız Skype'da bile olur verilebilir bir insan gibi görünüyordu ama evi ekrandan gören, tuvaletin soğuğunu henüz yememiş biri ile ne kadar ciddi düşünülebilinirdi ki? Taşınabilir olması için telefondan yapılan arama sonlandığında, karşılıklı oturdukları mutfak masasında ne diyeceklerini bilemeden kalmalarına neden olan bir saçmalıktı Skype aslında. Ama en kötü ihtimal o kız beklenirdi. Fizikçi İtalyan listede ikinci sıraya inmişti bile.
-5-
Bütün bunlar olurken, başvuru mailini gördüğünden beri gerek kendi içinde, gerekse insanlarla geyiğini yaptığı Lisa (II.Lisa) saat 17:00'de sonuncu başvuran olarak gelecekti ve akabinde Duygu Wii oynamak üzere evden ayrılacaktı. Bütün başvuranlar arasında sohbetin bir anda samimileştiği ve tek Facebook üzerinden ekleşerek önden tipini gördüğü insan olma özelliğini taşıyan Lisa'yı, Skype görüşmesinin saçmalığını üstünden atıp, durum değerlendirmesi ve ekmek (evet ekmek, sütlü hemde) yaptıktan sonra, Lisa'ya (Lisa the first) göstermiş ve Lisa'dan "İmkanı yok ki, benden daha iyisini bu eve almana izin vermem!" şeklinde hasetle karışık bir itirafı da duymuştu. Ama tabiki de bütün bunlar şakaydı. Değil miydi? Öyleydi. öyle! Lisa'nın son derece çılgın bir Facebook hesabına sahip olması biraz olsun ikisini de korkutmuştu tabii. Fakat gerçek Lisa 20 dakika erken müstakbel evine geldiğinde çoktan "inşallah evi beğenir" diye düşünmeye başlamış olan bazıları vardı.
-6-
Bütün görüşmelerden alnının akıyla çıkmış ikiliden Lisa sinemaya giderken, Duygu çıkınını toplayıp (Çıkın: isim İçerisinde birden fazla şarap, çeşitli çikolatalar, daha fazla kişi oynayabilsin diye ekstra Wii konsolları ve ev yapımı yiyecekleri barındıran, antik değer kazanma eğilimindeki çanta, çıkı,) önceden planlanmış Wii gecesine doğru yollanmıştı ve kafasında hep aynı düşünce vardı. Yani aslında o derece de değildi. "Acaba Lisa bizim onu beğendiğimiz kadar, tuvaleti kutuplardan hallice evimizi beğendi mi?" Çıkarken "Pazar akşamı haber vereceğim. Yarın bir eve daha bakacağım." demiş olması kızlarımızın pek de hoşuna gitmemişti doğal olarak.
Gecenin ilerleyen dakikalarında, alkolün ve aşırı saçma vücut hareketlerinin de etkisiyle, düşündü ve "Seviyorsan git konuş abi!" felsefesinden yola çıkarak "Hey Lisa, eğer istersen oda senin." yazdı. Kısa sürede gelen "Ben de tam onu düşünüyordum. Yeni ev arkadaşın olmak isterim :)" cevabına karşılık olarak da "Yuppiieeee!!! Bu durumda Wii'deki danslı oyunu ben kazanacağım :)" dedi ama kazanamadı. Hatta en kötü oydu. Rezil gibi oynuyordu.
-7-
...